Her anne baba çocuğu okula başladığında farklı bir heyecan duyar. Çocukları üzerine hayaller kurarlar. Avukat olsun,mühendis olsun , doktor olsun ….. diye. Çocuk gelecekte hangi mesleği seçerse seçsin, hangi mesleğe adım atarsa atsın bunun yolu daha birinci sınıftan başlanarak kazandırılan becerilerle gerçekleşir. Her çocukta bir yerlere varacak potansiyeller vardır. Bu potansiyellerin keşfedilip açığa çıkması, çocuğa nasıl kullanılacağı öğretilmesi durumunda çocuk emin adımlarla öğretim hayatına devam eder.  Çocukta öğrenmekten zevk alan bir yapı gelişir.  Çocuğun potansiyelinin keşfedilememesi ya da çevre tarafından bastırılması durumunda daha birinci sınıftan başlayan bir başarısızlık, bir boş vermişlik çocuğun hayatına hakim olur.

Hiçbir anne baba çocuğunun yeteneğinin keşfedilmemesini istemez. Fakat bazen farkında olmayarak yapılan hatalar onu okulun dışına iter, bazen öğrenmeye karşı isteksizliğe neden olur. Bazen de ders çalışmayı zorla, emirle yapılan bir iş haline getirir.

Eğitim ve öğretimde bir işe nasıl başlarsanız öyle devam eder gerçeği vardır. Çocuk birinci sınıftan itibaren zorla ders çalışan, hatırla gönülle ödev yapan bir kişiliğe büründüğünde, çocuk bunu fark edip düzeltme girişiminde bulunmadığı müddetçe,  okul boyunca aynı havada devam eder.  Bu durumda ailelerde zamanla bıkkınlık, tükenmişlik duygularını oluşturarak her çalışma masasına oturmada, her çalışma zamanında çocukla aileyi karşı karşıya getiren bir hal alır. Çevremize baktığımız zaman okulda ciddi başarılar gösteren çocukları görürüz. Bunların sırrı nedir? Neden başarılı olur bunlar?

Ders çalışmak çalışmayı alışkanlık haline getirmek bir derse yaklaşım meselesidir. Farklı bir ifadeyle tanışma meselesidir. Bir insan hayatında ilk defa karşılaştığı bir insanla nasıl tanışırsa, çevre tarafından nasıl tanıştırılırsa zihinde öyle bir şekil alır. Bu durumda sonraki süreçte o insanın ismi zikredildiğinde aklına hep o izlenimler, o duygular getirmesine neden olur. Bu duygular sevme ve sevmeme duygularıdır.

DER2  Yeni okula başlayan bir çocuk hayatı boyunca hiç dersle karşılaşmadığından, başlarda biraz zorlanır. ‘Yapabilir miyim acaba?’ der. Bazılarının geçmişinde öğrenmeye ilgili pozitif tohumlar atıldığından ‘Ben yapabilirim’ mantığı öğretildiğinden zorluk yaşamazlar. Kendine güveni olmayan, özgüven oluşturulamamış çocuklarda ‘Ben yapamam’ mantığından dolayı geri çekilmeler meydana gelir. Ailenin, çevrenin, öğretmenin tavırları burada işin gidişatını belirler. Çocuk her ders masasına oturtulduğunda aileyle arasında bir kavga gürültü başlıyorsa, çocuğun her yaptığına ‘Bu ne biçim A, bu ne biçim 1, aptal dikkat etsene…’ tarzında ifadeler kullanılıyorsa, çocukta derse karşı geri çekilmelerin yaşanması muhtemeldir. Her insan, bir şeyi ilk defa yaptığında mükemmel bir şekilde yapamaz gerçeğinden hareket edilmesi daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır. Olumsuz ifadeler çocukların zihinlerine kazındığında çalıştığı derslerden zevk alamamayı öğrenirler. Asıl mesele çocuğun dersle tanışmasını cazip kılarak, öğrenme zevkini aşılamaktır. Acele etmeden ders çalıştırılarak, çocuğu basamak basamak olayın içine çekmek gerekir. Her ders çalışmaya başladığında yapabileceğini, başarabileceğini hissettirmek gerekir.  Merak becerisinin aşılanması gerekir. Böylesi bir süreçten geçen çocuk hayatının ilerleyen aşamalarında öğrenmeden zevk almaya başlar. Aksi taktirde öğrenme zevki tattırılmadan ilk günden itibaren 100 üzerinden 100 beklenen çocuk zamanla ‘Ben yeteneksizim!, Ben yapamam!’ güvensizliğini, düşüncesine yerleştirir ve onu yaşamaya başlar. Bu konuda ailelere ve sınıf öğretmenlerine büyük görevler düşmektedir.

Kültürümüzde, bebeklikten itibaren çocukla yoğun olarak ilgilenen ve ona yardımcı olan annelerdir. Annelerin çocuğun okula başlamasıyla birlikte pozitif bir şekilde çocuğu dersle tanıştırması ve dersten zevk almalarına aracılık etmeleri bu konuda babadan ve çevreden destek alarak yol almaları istenilen sonuçları oluşturacaktır.

Orta düzeyde bir zekâya sahip bir insan kapasitesinin farkına vardırılırsa, onu kullanma öğretilirse ilerde güzel yerlere gelmesi gerçekleşebilecek bir sonuç olacaktır. ‘Ben yapamam’ mantığı öğretilen çocuklar,  zekâ seviyelerinin iyi düzeyde olmasına rağmen okul hayatlarında bir yerlere gelemediklerine şahit oluyoruz. Zekâ kullanılmadığında, nasıl kullanılacağı öğretilmediğinde etkisiz bir kavramdır. Zeki insanlar saatte 300 km hıza sahip son model araba gibidirler. Onlara araba kullanma öğretilirse, bu hız limitinden, arabanın özelliklerinden faydalanabilirler. Öğretilmezse, araba zamanla çürümeye başlar.

Çocuğu okula başlayan ailelerin dikkat etmeleri gereken hususlardan biride anne baba olarak çocuğa karşı tutarlı bir tavır sergilemeleridir. Tutarlılık hem disiplini, hem de çocuğa tek mesaj göndermeyi içeren bir kavramdır. Tutarsızlık durumunda anne başka, baba başka şeyler söyleyeceğinden, sonuçta çocuğa ulaşacak mesaj iki farklı boyutta olacak, çocuk bunlardan işine geleni alıp kullanma girişiminde bulunacaktır. Eğer anne ‘Sen ders çalışmalısın, şimdi ders zamanı’ diyor, baba da ‘Oyun zamanı ders çalışıp ne olacak ki?’  tarzında bir ifade kullanıyorsa bu durumda çocuğun kafası karışacak ve babanın verdiği kolay olan ders çalışmama mesajı benimseyip onu hayatına uygulayacaktır. Anne baba tarafından çocuğa tek mesaj verilmesi durumunda çocuğun ne yapacağı net bir şekilde ifade edilmiş olur.  Böyle bir tutarlılığın sonucunda oluşacak kişilik yapısını, çocuklar gelecek hayatlarının her aşamasında fazlasıyla pozitif olarak yaşayacaklardır.

Diğer bir husus ise çocuklara düzgün bir çalışma ortamının sağlanmasıdır. Televizyonun, internetin olduğu yerde yoğun bir şekilde dikkat dağılacağından, böyle bir ortam öğrenmeye olumsuz bir şekilde yansıyacaktır.

dikkat1   Günümüzde ailelerin en fazla şikâyetçi olduğu konulardan biride çocukların dikkatsiz olmasıdır. Bu sorunun temelleri küçük yaşlardan itibaren atılmaya başlanır. Bu durum saatlerce televizyon izleyen, reklam izleyen çocuklarda sık gözlenen bir sorundur.   Bu tür çocuklarda kısa süreli olaylara odaklanma, uzun süreli olaylara odaklanmadan daha güçlü bir yapıya sahiptir. Beyne televizyonun ve sanal oyunların gönderdiği mesaj, çocukta kısa süreli öğrenmelerin güçlenmesine-her 3-4 saniyede bir ekrandaki kare değiştiğinden dolayı- ortam hazırlayarak, dikkatte düşmelere yol açmaktadır.  Ailecek oynanacak dikkat oyunları, çocuğa alınacak dikkat setleri, televizyon ve internet gibi ekran alışkanlıkların kısıtlanmalara gidilmesi, ailecek kaliteli zaman geçirme girişimlerinde bulunulması zamanla bu durumun ortadan kalkmasına yönelik önleyici bir adım olacaktır.

ÖNERİLER:

  • Anne- baba, çocuk okula başladığı ilk zamanlardan başlayarak çocukla birlikte ödev yapmalı, ona nasıl yapılacağını öğretmelidir. Bu sayede ödev yapma alışkanlığı aileden verilmeye başlanacaktır.
  • Verilen ödevleri başkaları yapmamalıdır. Çocuğa verilen ödevler çocuğun sorumluluk duygusunun gelişmesine zemin hazırlayacağından, başkası tarafından yapılan ödevlerde çocuk bu duygunun gelişmesinden mahrum kalacaktır.
  • Dersi zevkli kılacak etkinliklere yer vermek çocuğun dersten, öğrenmeden zevk almasına ortam oluşturur. Çocuğun öğrenmesini eğlenceli kılacak komik şeyler yapmak, gülmek ve ödevi oyun haline getirmek gibi keyif verici bir ortam oluşturulmalıdır.
  • Çocuğun motivasyonu üst düzeyde tutmak ‘ Ben yapabilirim!’ algılayışını çocuğun kişiliğine yerleştireceğinden, derse karşı ‘Öğrenebilirim, başarabilirim’ bakış açısının geliştirebilmesine katkı sağlar.
  • Her çocuğun öğrenme yönü farklıdır. Onu analiz edip bulmak gerekir. Kimi çocuklar görerek, kimi çocuklar dokunarak, kimi çocuklarda işiterek öğrendiklerinde öğrenmeleri daha kalıcı olabilmektedir.
  • Okula yeni başlayan çocukların dikkat düzeyi ilk zamanlarda kısa süreli olacağından ilk günlerde 40 dakika ders çalışması beklenmek onlara haksızlık olur. Çocukların dikkat sürelerini geliştirmelerine yardımcı olabilmek için başlarda ders çalışmaya 10 dakikayla başlanmalı ve belli bir plan çerçevesinde zamanla bu süre 15-20-25.. dakika seviyelerine yükseltilmelidir.
  • Nasıl ders çalışılacağı çocuğun okula başladığı ilk günlerden başlayarak, birlikte çalışılarak çocuğa öğretilmelidir. Herkes ‘Ders çalış’ der, ama kimse nasıl çalışacağını anlatmaz. Çocuğun dersi nasıl çalışacağını bilmesi gelecekte oluşabilecek başarıların kapılarını açacaktır.
  • Çocuğun ödev yapmasına olanak sağlayan en önemli etken sorumluluk duygusudur. Ders dışı zamanlarda bu sorumluluk duygusunun tam olarak yerleşebilmesi için çocuğunuzun size yardım etmesine, sofrayı toplamasına, odasını düzenlemesine teşvik etmek ödev yapma sürecine pozitif transfer olarak yansıyacak ve onu yaşamsal becerilerinin gelişmesinde etkili olacaktır.
  • Çocuğa verilen ödevlerin tek seferde hepsini bitirmesinden ziyade, bölerek akşam bir kısmını, sabah bir kısmını yapması çalışma alışkanlığının günün tümüne yayılmasına yardımcı olur.
  • Heyecan uyandıran, zevkle yapılan öğrenmelerin uzun süreli belleğe çabuk kaydedildiği bir gerçektir. Sıkıcı basit bir öğrenme ortamından ziyade eğlenceli bir ortam hazırlamak, çocuklara daha cazip gelecektir.
  • Çalışmaların belli bir plan çerçevesinde yapılması, çocukta planlı çalışma alışkanlığı geliştirir. Bu yapılabildiği takdirde çocukta iç disiplin gelişimi gerçekleşir.
  • Aile, çocukla ilişkisi bozmadan çocuğun ders çalışma alışkanlığını geliştirmelidir. Çocuk ‘Gene mi ders yaa ?’ diyorsa, çocuğa ders konusunda yaklaşımınız da bir sorun vardır.
  • Aile çocuğun yeterliliğine göre çocuktan beklenti içine girmelidir. Anne baba kendi çocuklarının özel olduğunu benimsemeli hiçbir çocukla kıyaslama yoluna gitmeden onun güçlü yönlerini keşfetmeye çalışmalıdır.
  • Çocuğun ders çalışmada bağımsızlaşabilmesi, bağımlı halde olmaması için çocuğu ders çalışırken anne baba zaman zaman bağımsız bırakmalı ‘Sen yap, sonra birlikte kontrol edelim.’ mesajını vermelidir.
  • Her ders çalışmanın arkasına ödül verme, çocukta ödüle karşı bir bağımlılık oluşturma riskini ortaya çıkarır. ‘Al yaptım, hani benim ödülüm?’ mantığının önüne geçmenin yollarından biri de, çocuğa beklemediği bir anda ödül vermektir.
  • Birinci sınıftan itibaren okula giderken çocuğun kitaplarını, defterini çantasıyla birlikte taşımasına izin verilmelidir. Bu tür bir davranış çocuğun eşyalarını sahiplenmesini kolaylaştırır. Anne babanın çantayı taşıması durumunda çocukta kitap ve defterlerine karşı sahipleme duygusunda gecikmeler meydana gelebilir.
  • Anne babanın, çocuğun yanında okula ve öğretmene karşı eleştirel tavırlar içine girmesi, dersler hakkında zor olduğuna dair olumsuz konuşmalar yapması, ‘Yapamazsın, matematik çok zor, İngilizceyi öğrenemezsin’ tarzından ifadeler, çocuğun derslere ve okula negatif bir tutum geliştirmesine neden olabilmektedir.
  • Aile çocukta ders çalışma ile ilgili, öğrenme ile ilgili olumlu bir tanışma şeması oluşturmaya çalışmalıdır. Oluşturulacak olan şemanın olumlu ya da olumsuz olması çocuğun eğitim hayatının tümünü etkileyebilecek bir güce sahip olacaktır.
  • İlkokul döneminde çocuğun gerçek anlamda kapasitesinin ortaya çıkmasına yardım etmek için test soruları sormak yerine, açık uçlu sorunlar sorulmalıdır. Açık uçlu olarak ‘Sen bu konuda ne düşünüyorsun?, Ne hissediyorsun?, Sence nasıl olması gerekir?,Sen olsan ne yapardın?….’ tarzından sorulan sorular, çocuğu düşünmeye sevk edeceğinden hem çocuğun beyin gelişimine katkı sağlayıp hem de ezberci eğitimin önüne geçilmesine zemin hazırlayacaktır.
  • Tüm hakları mahfuzdur. Site kaynağı ve isim gösterilmeden alıntı yapılamaz.

 


 

Kurumumuz da  Verdiğimiz Hizmetler: Psikolog, Aile Danışmanı, Evlilik Terapisi, Ergen Terapisi, Çocuk Psikologu, Pedagog, Bireysel Terapi, Psikolojik Kökenli Bozukluklar için Cinsel Terapi, Online Terapi Hizmetleri, Psikolojik Gelişimsel testler, Öğrenci koçluğu ve Eğitim danışmanlığı, Seminer ve Konferans Çalışmaları

Detaylı Bilgi İçin: 0505 388 0710